DOLAR

34,8019$% 0.33

EURO

36,7943% -0.07

STERLİN

44,3801£% 0.03

GRAM ALTIN

2.952,50%0,62

ÇEYREK ALTIN

4.906,00%0,75

BİTCOİN

3444903฿%-2.09861

İmsak Vakti a 06:35
Sakarya KAPALI 11°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

Osmanlılar Türk-İslam Tarihinin En Parlak Sahnesidir

Bugün  3 kıta 7 iklime 622 sene adaletle hükmeden Devleti Ali Osman’ın  doğum günü.Tam 718 sene önce bugün (27 Ocak 1299)Osmanlı İmparatorluğu Söğüt’de kuruldu.Doğum günün kutlu olsun.
Ey Oğul!Geçmişini iyi bil ki,geleceğe sağlam basasın…

Anayasa olarak kabul edilen vasiyetname!..
Ahmet Demirbaş
Osman Gazi’nin, oğlu Orhan Bey’e bıraktığı vasiyetnameye bütün Osmanlı sultanları, candan sarılmış; üç kıtaya yayılan devletin altı asır hiç değişmeyen anayasası olmuştur.

Bugün, Osmanlı Devleti’nin 718’inci kuruluş yıl dönümüdür… Dört yüz çadırlık bir beylikten devlet kuran Osman Gazi hazretleri 1257 yılında Söğüt’te doğup, 1326’da vefat etti. Türbesi Bursa’dadır…
1281 yılında babası Ertuğrul Bey vefat edince yerine geçti ve Osmanlı devletini kurdu. (27 Ocak 1299)
Osman Gazi hazretleri, cesur, zeki ve tam bir mümin idi. Çok cömert idi. Şeyh Edebali hazretlerinin kızı ile evlenip, bundan Alaüddin Paşa oldu. Ömer Bey’in kızı Bala Hatun’dan da Sultan Orhan oldu. Konya Selçuki Sultanı Alaüddin Şah’ın 1288 senesinde Sultan Osman’a gönderdiği takdir ve iltifat ve nasihatlerle dolu uzun mektubu ve Sultan Osman’ın edep ve nezaket dolu cevabı “Mirat-i kâinat” kitabında yazılıdır.
Ömrü, Rum kâfirleri ile savaşmakla ve İslamiyet’i yaymakla geçen Osman Gazi, Müslümanları rahata, huzura kavuşturmak için çalıştı. Büyük Allah adamlarından Şeyh Edebali hazretleri, damadı Osman Gazi’ye buyurdu ki:
“Ey oğul, artık Beysin! Bundan sonra öfke bize, uysallık sana. Güceniklik bize gönül almak sana. Suçlamak bize, katlanmak sana. Acizlik bize hoşgörmek sana, anlaşmazlıklar bize, adalet sana, haksızlık bize, bağışlamak sana. Ey oğul, sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz. Şunu da unutma! İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. Ey oğul, işin ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı. Allah yardımcın olsun.”
Osman Gazi, kayınpederinin nasihatine harfiyen uymuş ve bu da onun daima başarılı olmasını sağlamıştır… O da vefât edeceği zaman, oğlu Orhan Bey’e vasiyette bulunmuştur. Bu vasiyeti onun İslâmiyete olan sevgi ve saygısını ve Türk milletinin rahat ve huzurunu düşündüğünü ve insan haklarına olan gönülden bağlılığını açıkça göstermekdedir. İşte o vasiyet:
“Ey oğul! Allahü teâlânın emirlerine muhâlif bir iş işlemeyesin! Bilmediğini İslâm ulemâsından sorup anlayasın! İyice bilmeyince bir işe başlamayasın! Sana itaat edenleri hoş tutasın! Askerine in’âmı, ihsânı eksik etmeyesin ki, insan ihsânın kulcağızıdır. Zâlim olma! Âlemi adâletle şenlendir. Ve Allah için cihâdı terk etmeyerek beni şâd et! Ulemâya riâyet eyle ki, ahkâm-ı islâmiyye işleri nizâm bulsun! Nerede bir ilim ehli duyarsan, ona rağbet, ikbâl ve hilm göster! Askerine ve malına gurur getirip, İslâmiyet ehlinden uzaklaşma! Bizim mesleğimiz Allah yoludur ve maksadımız Allahın dînini yaymaktır. Yoksa, kuru gavga ve cihângirlik dâvâsı değildir. Sana da bunlar yaraşır. Dâimâ herkese ihsânda bulun! Memleket işlerini noksânsız gör! Hepinizi Allahü teâlâya emânet ediyorum…”
Osmanlı sultanları, bu vasiyetnâmeye candan sarılmış; üç kıtaya yayılan devletin altı asır hiç değişmeyen anayasası olmuştur. Ruhları şâd olsun…

http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/ahmet-demirbas/595257.aspx

 

Osmanlılar Türk-İslam Tarihinin En Parlak Sahnesidir

Osmanlılar, Türk-İslâm tarihinin belki de en parlak sahnesidir. Ama bunun da arkasında yüzlerce yıllık bir Türk-İslâm an’anesi var. Osmanlılar, buna sahip çıkmışlar. Bu medeniyetin mirasçısı olmuşlar. Bu medeniyet, günümüzü inşa eden dinamikleri taşıyor. Matbaadan kâğıda, aşıdan göz ameliyatına kadar pek çok teknik, Müslümanların Avrupa’ya ve insanlığa hediyesidir. Bugün dünyanın en eski üniversitesini Müslümanlar kurmuştur. Hâlâ faaliyettedir.

Ancak bu medeniyeti insanlar üçüncü şahıslardan öğreniyor. Avrupa tarihçileri, oryantalistler uzun zaman bir İslâm-Türk-Osmanlı imajı meydana getirdi. Sadece savaşan. İlim, fen, kültür, medeniyet, adalet gibi sahalarda ismi anılmayan bir imaj bu. Şimdi artık bu tasavvur Batı’da kalmadı. Ama hâlâ Doğu’da bunların takipçileri var. Bunlar, oryantalistlerin sığ ve sübjektif tespitlerini bir ilmî gerçek olarak dile getiriyor, müdafaa ediyor. Şu halde Osmanlı’yı Osmanlı yapan âmilleri insanların doğru olarak bilmesi lazım.

İslâmiyet, zuhurunu müteakip kısa bir zamanda üç kıtaya kol saldı. Müslümanların sayısı kısa bir zamanda arttı. İslâm imparatorluğu dünyanın en zengin ve güçlü devleti oldu. İslâm İmparatorluğu’nu zirveye taşıyan en ehemmiyetli şey nedir? Sağlam ahlâk ve medeniyet prensipleridir. Bunlar, Osmanlı Devleti’nde de güçlenerek devam etti. Bu sayededir ki, Osmanlılar, tarihin en haşmetli devletlerinden olan Emevî ve Abbasî İmparatorluğu’nu bile geride bıraktı. 16. asra gelindiğinde dünyanın ve İslâm tarihinin her bakımdan en güçlü devleti oldu.

Türkler, Müslüman Olmakla neler kazandı?

Türkler, Müslüman olmakla İslâmiyet’e ve Müslümanlara çok büyük fayda sağladılar. Tabii kendileri de bundan çok istifade ettiler. Bünyesine uyan kuvvetli bir dinin, bir milleti ayakta tutup, istikbale taşıyacak en mühim âmil olduğu inkâr edilemez.

11. asır içinde, Türklerin üç büyük dalga hâlinde, üç istikamette yayılma hareketinde bulunduğu biliniyor:

Bunlardan birincisi, Gazne hükümdarları emrindeki Türk boylarının, Hindistan’a olan yayılmalarıdır. Buraya Müslüman olarak gittiler. Buralara İslâm dinini ve medeniyetini de götürdüler. Bugün Hindistan ve havâlisinde 500 milyona yakın Müslüman topluluğunun bulunması, bu hareketin bir neticesidir.

İkincisi, Oğuz Türklerinin, İran üzerinden Anadolu’ya yayılmasıdır. Oğuzlar da, buraya Müslüman olarak gelmişlerdi. Bugün, aradan asırlar geçtiği halde, ancak Müslüman olarak kalışları sayesinde, yine bu topraklarda oturmaktadırlar. Bunlar bizim atalarımızdır. Osmanlıların atalarıdır.

Üçüncü istilâ hareketi, Karadeniz’in kuzeyinden, Balkanlara doğru oldu. Ancak bu Türk boyları İslâm dinine girmeden buraya gelmişlerdi. Etraflarını saran Hıristiyan devletlerin tazyiki ile kısa zamanda dinlerini, dillerini ve benliklerini unuttular. An’anelerini kaybettiler. Yabancı kavimler arasında eriyip yok oldular. Hindistan ve Anadolu’daki soydaşları gibi olamadılar. Görülüyor ki, İslâmiyet, Türk devletlerini ve milletlerini, ayakta tutan, yaşatan, büyük ve başlıca kuvvet olmuştur.

Türkler esasen cengâver bir milletti. İslâmiyet yardımıyla birlik ve beraberliklerini korudular. Bu dinin alevlendirdiği fetih ruhu ile güçlenip ilerlediler. Geniş topraklara hükmettiler. Gerek savaş ganimetleri, gerekse sulh ve âsâyiş ortamının geliştirdiği ticaret sayesinde dünyanın en zengin milleti oldular. Ülkelerine asırlarca servet aktı. Orta Asya’da yaşayan ve Müslüman olmayan Moğollar ise, tam tersine, medeniyet bakımından geri ve maddeten fakir kaldılar.

İslâmiyet, ırk, güzellik veya zenginliği değil, ancak takvâyı üstünlük sebebi olarak görür. Müslüman Türkler, diğerleriyle beraber yaşama kültürünü geliştirdiler. Dünyanın başka hiçbir milletinde bu hususiyet bu kadar güçlü değildir. Şimdiyi veya İttihatçıların hakim olduğu devreyi söylemiyorum. Klasik devirden bahsediyorum. Müslümanı, Yahudisi, Ermenisi, Yezidisi kendi halinde rahat bir şekilde yaşamıştır.

Sonra Türkler Bağdat ve Endülüs’te parlayan kültür ve medeniyeti ileriye taşıdılar. Sadece ilim ve fende değil, sanatta da bir başarı hikâyesi yazdılar. Asya içlerinden Akdeniz’e, Türkistan bozkırlarından Hindistan ortalarına ve Mısır’a kadar uzanan geniş sahada o devrin Türk devletlerinden kalma câmi, mescid, imâret, han, hamam, dârüşşifâ, medrese, hânekâh, türbe, künbed, şadırvan, çeşme, sebil, saray, kale, sur ve mezar sandukası gibi binlerce sanat eseri, mazinin birer şahidi olarak yaşıyor.

Öteden beri bir takım meziyetleri vardı. Müslüman olduktan sonra bunları, yeni dinlerinin prensipleri ile iyice mezcederek bir milli seciye meydana getirdiler. Parlak İslâm medeniyetinin “hayrü’l-halefi” oldular. Osmanlı’ya kalan işte bu mirastır.

Osmanlılar ise, yakın tarihin upuzun altı asrına damgasını vurdu. Avrupa ile en çok teması olan İslâm devletidir. Öyle ki ecnebîler, İslâm deyince Türk’ü anlardı. “Müslüman oldu!” yerine “Türk oldu!” derlerdi. Asırlarca Batı’nın Müslümanlığa açılan penceresi Osmanlılar oldu. Bu miras, onlara cihan hâkimiyetinin yolunu açtığı gibi, bugün bile özlenen apayrı bir dünya görüşünün de temsilcisi kıldı.

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

İl Milli Eğitim Müdürlüğüne Atanan Pervin Töre’ye silahlı saldırı

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.